30 Temmuz 2010 Cuma

Büyücünün Çocukluğu

"Bir zamanların o hoş masalı,
Dönüp dönüp giriyorum yeniden kaynağına
Ve dinliyorum uzaktan altın parıltılı ezgilerini,
Nasıl güldüğünü, nasl düş kurduğunu
ve nasıl sessizce ağladığını.
Derinlerden fısıldıyorsun anımsatarak bana,
o büyülü sözcüğü,
Bense sarhoş gibiyim, uykulu
Ve sen beni, hep ileriye hep ileriye çağırıyorsun."

Hesse'nin bi hikayesinin başındaydı bu. 1923'de yazdığı.
Ben öyle şiir filan sevmem. Basarlar beni. Ama hikayeyle bağdaşınca, çok sevdim.

Kitap angelic'ten.

27 Haziran 2010 Pazar

geç kaldım

Son bikaç gündür, sağda solda ne var? Ne zaman hangi konsere giderim? diye şöyle bir baktım, kabataslak bi plan yapsam hep bişeylere denk geliyo, farkettim. Nekropsi akşamı yola çıkıcaz, massive attack da burda olmuyomuşuz, ifsakın seminerine katılayım dedim, yine yokmuşum burda. İnsan bu kadar bol zamana sahip olur da bu kadar mı eksik kalır?

Beni tembel yapan, bu zamansızlık. Kendi zamanımı yaratmak konusundaki yetimi bikaç yıl oldu galiba kaybedeli. Çok heveslenmek de işin büyüsünü mü kaybettiriyor, nedir? Pat diye olan herşey de yolunda gidiyor. Genelleme yapma huyumun da son senesi olsa.

2 Nisan 2010 Cuma

para mi padre

http://news.bbc.co.uk/2/hi/health/8596285.stm

25 Mart 2010 Perşembe

tamam mı koç?

Birşeyleri kabul edeceksin sinem efendi, sonradan ağlayıp sızlanmayacaksın. erken yatacaksın, işe giderken topuklu giyeceksin bir de yarın gece çok içmeyeceksin, en büyük asker bizim asker de sen olmayacaksın böylelikle.

15 Mart 2010 Pazartesi

kir-pas

Sevgili Queen,

Seni körpe bir fidan iken, "radio ga-ga" ismindeki saçma şarkınla tanıdığım için oluşan önyargılarımdan ötürü özürü bir borç bilirim. İnan "under pressure" bile yardım etmedi, hep itti kaktı, brit pop'un kucağına attı beni.

Ayrıca, bu blogla depresyonda olan bir kadının saçlarıyla oynadığı gibi oynayacağım. kimilerine göre ise bu bilokla ya da bu bulokla. I dont blog to you.

7 Mart 2010 Pazar

"Amerikan pop sanatının ilk temellerinin soyut dışavurumculuk ile popüler imgeleri birleştiren Jasper Johns ve Robert Rauschenberg tarafından atıldığı söylenebilir. Sonrasında önemli sanatçılar arasında Andy Warhol, Roy Lichtenstein, Claes Oldenburg vardır. Popüler kültür imgeleri kişisellikten arındırılmış bir şekilde sunulur; örnek alınan modellerin anonim kimliklerinden çok uzaklaşılmaz" demiş vikipedü..



birşeyler eklemek gerekirse; baktığında kolajlar, şantaj montaj, baskı maskı görürsün, nesnelerin stilleştirilmiş hali de denilebilir. kendi içinde olmasa da bağımsız bir akımdır bu zımbırtı. yani işin özü, küpe takmış sigara içip gülen siyah beyaz bir kadın fotoğrafı pop art değildir, haddimizi bilelim..

1 Mart 2010 Pazartesi

ben

deli olmak istiyorum, hiç akıllı olmak istemiyorum.

yoksa...

muhasebeciler günü ne abi, bu sabah otobüs şoförü bu yüzden mi bana hoşgeldiniz dedi.

10 Şubat 2010 Çarşamba

idealizeyşın

Gözlerimin altı mor, her gören soluk görünüyosun diyo?!!? arada hasta mısın diyenler de var, kilo aldığımı söyleyenler de. muhasebeci olmak için uğraşıyorum ve bu belirtiler de "accountant" olmak için gerekli olanlar. Başarıyorum galiba. Herşeyi, bir gün "bitch please! I'm an accountant" diyebilmek için yapıyorum.

8 Şubat 2010 Pazartesi

7 Şubat 2010 Pazar

À bout de souffle









serseri aşıkları geçen kış izledim. jean seberg, bir ömüre bedelsin.














komik bi koşuşturma-macera hakimdi filme hatırladığım kadarıyla nitekim çok da etkilenmemiştim filmden hatta sonlara doğru sıkılmıştım bile. ama geçen seneden beri izlediğim bütün filmlerde böylesine bir çift yoktu arkadaş. sinemanın ilk tişört giyen kadınıyla, heartbreaker'ına kalbimizin köşesi...

31 Ocak 2010 Pazar


freezed :(

üsküdar underground
ahora, estoy lejos de mi padre. hastiado de todo el mundo. probablemente, deprimido.

26 Ocak 2010 Salı

sentetik

şimdi, mp3 çalarımın şarkılarına grizzly bear adlı güzide grubu ekliycem. sabah evden çıkarken, erimeye çabalayan karların üstüne basa basa yürümeye çalışırken "all we ask" dinliycem. otobüs hemen gelecek çünkü bu sabah beklemeye tahammülüm yok. hızla gelecek, anlayışlı 11'ler..hesse'den bi iki şey okurken de kulaklarımda grizzly bear olacak tabiki.. sonra farkedicem ki hesse "southern point"in bütün büyüsünü bozuyor.. aynen çantaya... bizim müstehcen eczanenin önünden geçerken artık inmem gerektiğini düşünücem. ışıklarda ineblmek için şoförü taciz edicem. O da bana " düşerseniz, sorumlu ben olurum" diyecek. ısrarlarıma artık hayır diyemeyeceği bir cevap vericem. "dün indim, bişey olmadı".....

ganyanın önünden geçicem, kapıda biraz ahseni bekliycem, şanslıysam hemen gelecek ya da şanslıysam gelmeyecek, bi sigara içicem :) "günaydın" diyecek. günlük koku sorunsalımızı irdeleyeceğiz. sonra çaylar kahveler yemekler.. bütün gün, kafamın içindeki yarım bırakılan düşünceleri toparlamaya çalışıcam. arada bir aşka düşücem. pencereden sarkıp bi sigara içicem.


işler bitti eve gidicem, her akşam yaptığım gibi iki tane ekler alıcam, pastacıyı da bi güzel haşlayarak. ekler şeklinde alman pastası mı olurmuş. ben babamın kızıyım, yutmam. bizim eski evin ordan kıvrılıp yukarı yürüycem. geçerken köşedeki alim abinin ofisini kesip, yine aynı şeyi düşünücem. sonra annem arıycak, kahve yapıyorum nerdesin diye. 2 dakika sonra evde olucam, apartmanın güzide kadınlarını evde bulucam. iki dedikodu yapıp, bi sigara otlanıcam.

hadi akşam oldu.